باب
الأمر
بالأيمان
بالله تعالى
ورسوله صلى الله
عليه وسلم
وشرائع
الدين،
والدعاء إليه،
والسؤال عنه،
وحفظه،
وتبليغه من لم
يبلغه
6- YÜCE ALLAH'A, ONUN RESULÜNE
(Sallallahu aleyhi ve Sellem), DİNİN ŞERİATLERİNE İMAN ETMEK, DİNE DAVET VE
O'NA DAİR SORU SORMAK, O'NU KORUMAK VE DİNİ ULAŞMADIGI KİMSEYE TEBLİĞ EDİP,
ULAŞTIRMANIN EMREDİLDİĞİ BABI
23 - (17) حدثنا
خلف بن هشام.
حدثنا حماد بن
زيد، عن أبي حمزة؛
قال: سمعت ابن
عباس. ح
وحدثنا يحيى
بن يحيى
واللفظ له.
أخبرنا عباد
بن عباد، عن
أبي جمرة، عن
ابن عباس؛ قال
: قدم
وفد عبدالقيس
على رسول الله
صلى الله عليه
وسلم. فقالوا:
يا رسول الله!
إنا، هذا الحي
من ربيعة، وقد
حالت بيننا
وبينك كفار
مضر. فلا نخلص
إليك إلا في
شهر الحرام.
فمرنا بأمر
نعمل به،
وندعو إليه من
وراءنا. وقال:
"آمركم بأربع.
وأنهاكم عن
أربع. الإيمان
بالله (ثم
فسرها لهم
فقال) شهادة
أن لا إله إلا
الله وأن
محمدا رسول
الله. وإقام
الصلاة.
وإيتاء الزكاة.
وأن تؤدوا خمس
ما غنمتم.
وأنهاكم عن
الدباء.
والحنتم.
والنقير.
والمقير" زاد
خلف في روايته
"شهادة أن لا
إله إلا الله"
وعقد واحدة.
[:-115-:] Bize Halef b. Hişam tahdis etti. Bize Hammad b. Zeyd, Ebu
Cemre'den şöyle dediğini tahdis etti (1I46a): İbn Abbas (r.a.)'i dinledim.
(H) Bize -lafız kendisinin olmak üzere-
Yahya b. Yahya da tahdis etti. Bize Abbad, Ebu Cemre'den haber verdi. O İbn Abbas (r.a.)'dan şöyle dediğini nakletti:
- Abdulkays heyeti
Resulullah (Sallallahu aleyhi ve Sellem)'in huzuruna gelip dediler ki: Ey
Allah'ın Resulü bizler Rabia'nın bir koluyuz. Bizlerle senin arana da şu Mudar
kafirleri engeldir. Senin yanına ancak haram ayında gelebiliyoruz. Bize
kendisiyle amel edeceğimiz ve geride bıraktıklarımızı kendisine çağıracağımız
bir emir ver. Allah Resulü şöyle buyurdu:
"Size dört hususu
emrediyor ve size dört şeyi yasaklıyorum: (Size emrettiklerim) Allah'a iman
etmek -sonra bunu kendilerine açıklayarak şöyle buyurdu-: Allah'tan başka
hiçbir ilah olmadığına ve Muhammed'in Allah'ın Resulü olduğuna şahadet getirmek,
namazı dosdoğru kılmak, zekatı vermek ve aldığınız ganimetIerin beşte birini
vermeniz, size dubba'yı, hantem'i, nakir'i ve mukayyer'i yasaklıyorum."
Halef (1I46b)
rivayetinde: "Allah'tan başka ilah olmadığına şahadet getirmek"
deyip, bir parmağını yummuştur, ifadesini ekledi.
Diğer tahric: Buhari,
53, 523,1398,3095,3510,4368,4369,6176,7266,7556; Müslim, 5147; Ebu Davud, 3692,
4677; Tirmizi, 1599,2611; Nesai, 5046, 5708; Tuhfetu'l-Eşraf, 6524
AHMED DAVIDOĞLU AÇIKLAMASI İÇİN BURAYA TIKLAYIN
24 - (17) حدثنا
أبو بكر بن
أبي شيبة،
ومحمد بن
المثنى، ومحمد
بن بشار.
وألفاظهم
متقاربة. قال أبو بكر:
حدثنا غندور،
عن شعبة. وقال
الآخران: حدثنا
محمد بن جعفر،
حدثنا شعبة عن
أبي جمرة؛ قال:
كنت
أترجم بين يدي
ابن عباس،
وبين الناس
فأتته امرأة
تسأله عن نبيذ
الجر. فقال: إن
وفد عبدالقيس
أتوا رسول الله
صلى الله عليه
وسلم. فقال
رسول الله صلى
الله عليه
وسلم: "من
الوفد؟ أو من
القوم؟"
قالوا:
ربيعة،
قال: "مرحبا
بالقوم. أو
بالوفد. غير
خزايا ولا
الندامى". قال:
فقالوا: يا رسول
الله! إنا
نأتيك بشقة
بعيدة. وإن
بيننا وبينك
هذا الحي من
كفار مضر.
وإنا لا
نستطيع أن نأتيك
إلا في شهر
الحرام. فمرنا
بأمر فصل نخبر
به من وراءنا،
ندخل به
الجنة. قال:
فأمرهم بأربع
ونهاهم عن
أربع. قال:
أمرهم
بالأيمان
بالله وحده.
وقال: "هل
تدرون ما
الإيمان بالله؟"
قالوا: الله
ورسوله أعلم
قال: "شهادة أن
لا إله إلا
الله وأن
محمدا رسول
الله. وإقام الصلاة
. وإيتاء
الزكاة. وصوم
رمضان. وأن
تؤدوا خمسا من
المغنم"
ونهاهم عن
الدباء
والحنتم والمزفت.
قال شعبة:
وربما قال:
النقير. قال
شعبة: وربما
قال: المقير.
وقال: "احفظوه
وأخبروا به من
ورائكم". وقال
أبو بكر في
روايته "من
ورائكم" وليس
في روايته
المقير.
[:-116-:] Bize Ebu Bekr b.
Ebi Şeybe, Muhammed b. el-Müsenna ve Muhammed b. Beşşar -ki lafızları birbirine
yakındır- tahdis etti. Ebu Bekr dedi ki: Bize Gunder, Şube'den tahdis etti.
Diğer ikisi dedi ki: Bize Muhammed b. Cafer tahdis etti. Bize Şube, Ebu
Cemre'den şöyle dediğini tahdis etti: İbn Abbas'ın huzurunda onunla insanlar arasında
tercümanlık yapıyordum. Ona bir kadın gelerek testilerde yapılan nebiz (şıra)
hakkında soru sordu, o şöyle dedi:
- Abdulkayslılar heyeti Raslilullah (Sallallahu aleyhi ve
Sellem)'e geldi.
Raslilullah (Sallallahu aleyhi ve Sellem): "(Siz) kimin
heyetisiniz yahut (siz) hangi kavimsiniz" buyurdu. Onlar: Rabia dediler.
Allah Raslilü: "Bu gelen kavme -yahut heyete- merhaba!
Utanıp, mahcup olmayasınız, pişman olmayasınız" buyurdu.
(İbn Abbas) dedi ki:
Heyettekiler: Ey Allah'ın Rasulü, biz sana çok uzak bir yoldan geliyoruz.
Bizimle senin aranda da (1/47a) Mudar kafirlerinden olan şu kabile bulunuyor.
Bizler de sana (bundan dolayı) ancak haram ayında gelebiliyoruz. Bize açık
seçik bir emir ver de onu geride bıraktıklanmıza haber olarak götürelim ve
onunla cennete girelim, dediler.
(İbn Abbas) dedi ki: Onlara dört hususu emretti ve dört hususu da
kendilerine yasakladı. (Devamla) dedi ki: Onlara bir ve tek olarak Allah'a iman
etmeyi emretti ve: ''Allah'a iman ne demektir biliyor musunuz" buyurdu.
Onlar: Allah ve Resulü en iyi bilir, dediler. O: ''Allah'tan başka
hiçbir ilah olmadığına ve şüphesiz Muhammed'in Allah'ın ResuIü olduğuna şahadet
etmek, namazı dosdoğru kılmak, zekatı vermek, ramazan orucunu tutmak ve
ganimetierden beşte birini eksiksiz vermek" buyurdu.
Sonra onlara dubba'yı, hantem'i ve müzeffet'i yasakladı.
Şu'be dedi ki: (Ebu Cemre) belki nakir'i, belki de mukayyer'i,
dedi. (Allah Resulü ayrıca): "Bunu iyice belleyin ve sizden geri kalanlara
bunu haber verin" buyurdu.
Ebu Bekr ise rivayetinde: "Sizden geri kalan kimselere"
dedi, ama onun rivayetinde de mukayyer'den söz edilmemiştir.
Tahric bilgisi yukarıdaki 115 ile aynı.
115, 116 İÇİN
A.DAVUDOĞLU
AÇIKLAMA: Hadîsin senedine dikkat edilirse görülür ki, imam Müslim (R) adeti
vecihle yine büyük bir dikkat ve ihtiyat göstermiştir. Şöyle ki: Senedde zikri
geçen Gunder ile Muhammed b. Ca'fer ayni şahıstır. Binaenaleyh sözü kısadan
keserek: «Bu üç zat bize Gunder'den O da Şu'be'den rivayet ettiler.» diye
bildirdi. Fakat Müslim (R.) bunu yapmadı. Çünkü ravî Ebû Bekir: Bize Gunder
Şu'beden... diyerek rivayet etmiş;; diğer iki zat ise: «Bize Muhammed b. Ca'fer
rivayet etti» ta'birini kullanmışlardır. Yani Ebu Bekir, ayni şahsın lakabını,
diğerleri ise ismini zikretmişlerdir. Bir de Ebu Bekir «Şube'den» demiş;
ötekileri: «Bize Şu'be rivayet etti» ifadesini kullanmışlardır. Bu suretle iki
rivayet arasında iki cihetten muhalefet hasıl olduğu için Müslim (R.) buna
tenbihte bulunmuştur,
«Siz kimin hey'etisiniz?» yahud «Siz hangi
kavimsiniz?» ifadesindeki «yahud» ravinin şüphesini bildiren bir sözdür. Buhari
şarihi Aynî'nin beyanına göre bu söz Şu'be 'nin olacaktır. Maamafih Ebu
Cemre'nin olması ihtimali de vardır. Kirmani onu İbni Abbas (R.A.)'a nisbet
etmek istemişse de doğru değildir.
Terceme: Bir lisanı başka lisanla ifade
etmektir. Rivayete nazaran Ebû Cemre (R.A.) aslen acem olduğundan bu dille
konuşulanları İbni Abbas (R.A.)'a terceme edermiş. Ebu Amr îbni Salah diyorki: «Bence
bu zat ibni Abbas'ın sözünü, işitmeyenlere duyuruyordu. Bu da ya işitmeye mani'
olacak derecede kalabalıktan yahud sözün anlaşilamayacak kadar kısa omlasmdan
ileri gelirdi. Ebu Cemre (R.A.) onu anlatırdı...»
İbni Salah, tercemenin bir lisanı başka bîr
lisanla ifadeye mahsus olmadığını, ulemanın «bab» yerine »terceme» sözünü de
kullandıklarını söylüyor.
Nevevî tercemenin, berikinden duyduğunu
Ötekilerine, ötekilerden işittiğini berikine anlatmak ma'nasına geldiğini kabul
ediyor. «Merhaba» kelimesi masdardır. Mef'ulü mutlak olmak üzere
nasbediîmiştir. Araplar bu kelimeyi hoş beşte ve birbirleriyle karşılaştıkları
zaman ikram ve iyilik ma'nasında çok kullanırlar. Hatta onlardan lisanımıza da
geçmiştir. Bizde ekseriyetle selam ma'nasında kullanılır. Aslında marhab: geniş
yer ma'nasınadır. Gelen ziyaretçiye marhaba demek : «Geniş yere geldin; rahat
ol, sıkılma» ma'nasını ifade eder. Askeri’nin beyanına göre araplardan ilk defa
merhaba diyen Zü Yezen olmuştur.
Hazaya: Hazyan'm cem'İdir. Hazyan,: Utanan demektir.
Zelîl ve hakir manasjna gelir diyenler de vardır. Hatta: «Bir belaya duçar oldu
da Allah kendisini rezîl rüsvay etti» ma'nasına geldiğini söyleyenler vardır
ki burada da bu ma'nada kullanılmıştır. Yani: Hiç bir belaya duçar olup da
rezîl ve hakir olmuş değilsiniz. terkibi haldir. Mamafih «Kavime sıfat olarak
mecrur rivayeti de vardır.
Nedma: Bazılarına göre nedman'ın cem'İdir;
pişman olanlar ma'nasınadır. Bir takımları bunun «nadimdin cem'i olduğunu
söylerler. Bu takdirde cem'i «Nadimin» gelmek icabederse de sözü güzelleştirmek
için «Hazaya» kelimesine tabi' kılınmıştır. Bunun emsali arapçada çoktur.
Mesela araplar: Ben ona sabahları akşamları gelirim» derler. Bu cümlede
«Gadaya» kelimesi «Aşaya»'ya tabi' kılınmıştır. Müfredi «Gadat» olduğu için «Aşaya»'-
dan ayrılarak cemi' yapılsa «Gadevat» demek icabeder, Herevi bu hadîsin;
şeklinde de rivayet edildiğini söylemiştir. Hasılı Resulıllah (S.A.V.)'ın hoş
beş ederken bu kelimeleri kullanmasından maksadı, kendilerine iltifatta
bulunmaktır. Yani: «Sizler müslümanlıği kabul etmekte gecikmediniz İnatlık
göstermediniz. Sîzi utandıracak veya rezilü rüsvay edecek yahud geldiğinize
pişman bırakacak esirlik ve benzeri bir halde başınıza gelmedi.» demek istemiştir.
… cümlesindeki emrin iş ma'nasına da nehyin zıddı
olan emir ma'nasına da kullanılmış olması ihtimali vardır. Birinci ihtimale göre
cümledeki «Fasıl» kelimesi «beyan edilmiş, açık» ma'nasına gelir. O halde
cümlenin ma'nası şöyle olur: «Bize ayan beyan bir iş emret.»
İkinci ihtimale göre «Fasıl» hakla batılın
arasını ayıran demektir. Bu takdirde cümlenin ma'nası: «Bize hakla batılın
arasım ayıran bir emir ver» şekline girer.
Hadîsdeki kelimeleri asıl nüshalarda böyle
bulunmuşlardır. İkisinin rna'nası da netice i'tibariyle birdir.
25 - (17) وحدثني
عبيدالله بن
معاذ. حدثنا
أبي. ح وحدثنا
نصر بن علي
الجهضمي. قال:
أخبرني أبي.
قالا جميعا:
حدثنا قرة بن
خالد، عن أبي
جمرة، عن ابن
عباس، عن
النبي صلى
الله عليه
وسلم بهذا
الحديث. نحوا
حديث شعبة.
وقال: "أنهاكم
عما ينبذ في
الدباء
والنقير
والحنتم المزفت
وزاد ابن معاذ
في حديثه عن
أبيه قال:
وقال رسول
الله صلى الله
عليه وسلم
للأشج، أشج
عبدالقيس "إن
فيك خصلتين
يحبهما الله:
الحلم
والأناة".
[:-117-:] Bana Ubeydullah b.
Muaz da tahdis etti. (1/47b) Bize babam tahdis etti. (H) Bize Nasr b. Ali
el-Cahdam'i de tahdis edip dedi ki: Bana babam tahdis etti. İkisi birlikte
dediler ki: Bize Kurra b. Halid, Ebu Cemre'den tahdis etti. O İbn Abbas'tan, o Nebi
(Sallallahu aleyhi ve Sellem)'den bu hadisi Şube'nin hadisi rivayetine yakın
olarak rivayet etti ve (onun rivayetine göre Allah Rasulü) şöyle buyurdu:
"Sizlere dubba, nakfr, hantem ve müzeffet'te yapılan şıra/arı
yasaklıyorum. "
İbn Muaz, hadisi rivayetinde babasından ziyade olarak şunları
söylemektedir: Rasulullah (Sallallahu aleyhi ve Sellem) ayrıea Eşec'e yani
Abdulkayslıların Eşec'ine şunları söyledi: "Şüphesiz sende Allah'ın
sevdiği iki haslet vardır:
Vakar ve ağır başlılık (aceleci olmamak)"
Bunun tahrici de 115 ile aynıdır.
117. NOLU HADİS
İÇİN:
A.DAVUDOĞLU
AÇIKLAMA: الحلم Hilm: Akıl, vekar ve
sabır ma'nalarma gelir. الأناة Enaet: Acele etmeyip
teenni ile hareket etmektir. أشج Eşecc: Başı yarık ma'nasmadır. Eşecc'in
ismi el-Münzir b. Aiz'dir.
Sahih ve meşhur olan bu ise de ismi yine de
ihtilaflıdır. İbni'l-Kelbî'ye göre el-Münzir b. el-Haris 'dir. Bazıları
el-Münzir b. Amir olduğunu söylemiş; bir takımları el-Münzir b.Ubeyd, daha
başkaları Abdullah b. Avf olduğunu rivayet etmişlerdir. Hatta Aiz b. el-Münzir
olduğunu iddia edenler bile vardır. Bu zat Nebi (S.A.V.)'in mektubunu Abdülkays
kabilelerine götüren Münkız b. Hayyan (R.A.)'ın kayın babasıdır. Yüzünde kılıç
veya bıçak yarasından kalma iz bulunduğu için ResuluIIah (S.A.V.) kendisine
«Eşecc» yani başı yarık lakabını vermişti. Sonraları Eşeccü Abdilkays diye
şöhret buldu.
Bu lakab hadisesi şöyle olmuştur: Abdulkays
hey'eti Medine'ye vasıl olunca derhal Nebi (S.A.V.)'in yanma koştular. Yalnız
Eşecc hayvanların yanında kalarak eşyayı topladı; devesini bağladı; ve en güzel
elbisesini giydikten sonra Nebi (S.A.V.)'in huzuruna gitti. Fahr-i Kainat
(S.A.V.) onu yanma oturtmak suretiyle kendisine ikram ve iltifatta bulundu.
Sonra hey'ete şunu sordu: «Gerek kendiniz gerekse kavminiz içîn bey'at ediyor
musunuz?»
Hey'et: «Evet» diye cevap verdiler. O zaman
Eşecc şunları söyledi: «Ya Resulallab! şüphesiz ki sen bir kişiden, dininden
daha aziz bir şey istemedin. Biz kendi namımıza sana beyat ederiz. Sen de bizimle
birlikte onları dine da'vet edecek birini gönderirsin. Artık bize tabi' olan
bizden olur. Tabi' olmayanı da öldürürüz...»'
Eşecc'in bu sözleri üzerine Nebi (Sallallahu
aleyhi ve Sellem): «Doğru söyledin. Hakikaten sende Allah'ın sevdiği iki haslet
var: Vakar ve teenni.» buyurdu.
Ebû Ya'la'nın Müsned'i ile diğer bazı
eserlerde kaydedildiğine göre Nebi (S.A.V.) bunu söyleyince Eşecc «Bu hasletler bende eskiden mi vardı
yoksa yeni mi peyda oldular?» diye sormuş. Nebi (S.A.V.) : «Hayır eskidir.» buyurmuş.
Eşecc: «Beni sevdiği iki hasletle yaratan
Allah'a hamdolsun..» demiştir.
Hadis-i Şerif, fitneye düşürmeyeceğinden emin
olmak şartıyle bir kimseyi yüzüne karşı medhetmenin caiz olduğuna delalet
ediyor. Peygamber (S.A.V.) bunu bir çok ashabına karşı yapmıştır. Bu husus Hz.
Ebu Bekir (R.A.) hakkında: «Eğer bir kimseyi kendime yakın dost ittihaz
etseydim Ebu Bekir'i dost edinirdim.»
demiş; Hz. Ömer (r.a.)'a: «Şeytan bir yolda sana rasîlasa mutlaka başka
yola sapar.» buyurmuş; Ali (R;A.)'a: dahî: «Bana nisbetle sen, Musa'ya nisbetîe
Harun yerîndesin.» hadîsiyle medhu senada bulunmuştur. Bununla beraber:
«Medh’ten (yani övmekten) sakının; çünkü o
insanı boğazlamaktır.» hadis-i şerifiyle ResulüIIah (S.A.V.)'in medheden birine
:«Din kardeşinin boynunu vurdun.» buyurması gösteriyor ki, bir kimseyi yüzüne
karşı medhde bulunmak tehlikeli bir iştir. Binaenaleyh bu babta kaide; fitneden
yüzde yüz emin olmadıkça rnedhe yanaşmamaktır...